Maçın iki boyutu var. İlki saha dışı boyut, ikincisi de
taktik boyut.
Saha dışından başlayacak olursak Galatasaray futbol
yönetimi, deplasmanda kazanılan SC Braga maçından başlayarak önemli bir programlama
sınavı verdi.
Çarşamba günü oynanan Avrupa Şampiyonlar Ligi grup maçından
sonra takım iki gün Portekiz’de kalarak yıpranma katsayısını minimalize etti. Galatasaray
Portekiz’den doğrudan Sivas’a geçerek Sivasspor karşısına çıktı Cumartesi günü.
Bu esasında bilindik bir öykü ve fazla ilginç değil. Bu
öykünün derbiyi ilgilendiren tek yönü, Galatasaray’a, Fenerbahçe’ye göre maça bir
gün daha fazla hazırlanırken fiziken hiç yıpranmamış olmasıydı.
Terim saha dışı yönetiminde ikinci önemli hamlesini geçen salı
günü oynanan 1461 Trabzonspor maçında gerçekleştirdi. Takımın kaleci dahil tüm
defans hattını da içeren iskeletini (defans + orta göbek + hücum ikilisi) kupa
maçında tribüne gönderdi.
Buna karşın Fenerbahçe kupada çarşamba günü oynanan Göztepe
maçında takımın iskeletindeki bazı oyunculara yer verdi.
Maç planlaması anlamında bir değerlendirme yaptığımızda şunu
söylemek mümkün.
1.
Son 8 gün dikkate alındığında Galatasaray’ın 11’ini
oluşturan oyuncular Fenerbahçeli rakiplerine oranla daha fazla dinlendiler.
2.
Galatasaraylı oyuncular son 8 günde, derbide önemli
farklar yaratma potansiyeli içeren hız, dayanaklılık ve taktik antrenmanlara rakiplerine
oranla daha fazla yapma imkânı buldular.
Akıl
oyunları
Maç planlaması dışında saha dışı futbol yönetiminin başka bir
boyutu var. Psikolojik hazırlık. Ya da akıl oyunları.
Bu alana baktığımızda iki takım arasında ciddi bir fark
görüyoruz. Şöyle.
Derbi öncesinde Fenerbahçe cephesi üç kademeli bir planla psikolojik
hâkimiyet kurmaya çalıştı.
1.
Doğrudan rakibin lideri, Fatih Terim üzerinde
baskı kurmanın amaçlanması. (Örnek, FBTV’deki bazı programlar, Aykut Kocaman’ın
medya mensuplarını Terim’e soru soramamakla suçlaması.)
2.
Kendi futbolcularının iddialı demeçleri
üzerinden stresi karşı tarafa yüklemeye çalışmak. (Örnek, Dirk Kuyt’ün maç
öncesi açıklamaları.)
3.
Galatasaray üzerindeki Fenerbahçe baskısını spor
dışı meşhurlar üzerinden Türkiye’ye yaygınlaştırarak bir baskı yaratmayı
amaçlamak. (Örnek, Egemen Bağış’ın derbiyle ilgili ilgili beyanı.)
Buna karşı Galatasaray cephesi medya üzerinden hiçbir polemiğe
girmeyerek “cool” bir tutum takındı. Böylece aslında örtük olarak “lider kendisini
başkası üzerinden tarif etmez, sadece önüne bakar, arkasındakilerle uğraşmaz”
mesajı vermiş oldu. Hem rakibine, hem de kendi camiasına.
Fenerbahçe’nin
futbol anlayışı
Taktik konuya gelince. Konuşu derli toplu anlamak için önce
kısa bir Fenerbahçe analizi gerekiyor.
Fenerbahçe’nin temel karakteristikleri şöyle:
1.
Geçiş
futbolu: Fenerbahçe takımı, sahaya, topun kazanılması durumunda en hızlı
biçimde üçüncü bölgeye taşınmayı hedefleyen bir parselasyonla
yayılıyor. Bu anlamda Fenerbahçe hızlı futbolcuları olmayan bir “kontratak
takımı” profiline sahip.
2.
Saha içi
mimari: Geçiş futbolu felsefesine paralel olarak Fenerbahçe saha içi
mimariye sahip bir takım. Bundan kasıt şu: Hücumda ya da savunmada, her
futbolcunun pozisyonel olarak olması gereken saha içi noktalar var takım oyuncularının
kafasında. Fenerbahçeli futbolcular, takım mesafesini (takımın boyu ya da uzunluğu)
bozmadığı sürece bu noktaları bir şablon olarak kullanıyorlar oyunda. Ve
böylece ezbere pas yapabiliyor Fenerbahçe. Zaten Fenerbahçe’nin 11 oyuncusunun
aynı ya da biliniyor olması bu saha içi mimarinin doğal uzantısı.
3.
Tempo:
Fenerbahçe kafa karıştırıcı bir tempoya sahip. Eğer karşısındaki takım hücumda
tempoyu artırırsa, Fenerbahçe, geçiş futbolu yapısından dolayı, bu tempoyu aynı
hızda karşı atağa dönüştürme becerisine sahip. Diğer bir değişle, Fenerbahçe’yle
oynayan bir takımın, hızlı hücum yaparken kaptırdığı her top, aynı hızla kendi
kalesine pozisyon olarak dönebiliyor. Yani bir tür Uzakdoğu dövüş sanatlarındaki
felsefe geçerli Fenerbahçe’de; rakibinin kuvvetini kendi kuvvetine dönüştürebiliyorsan
ayakta kalırsın. Bu hiç kuşkusuz önemli bir avantaj Fenerbahçe için.
Ancak tempo anlamında Fenerbahçe adına her
şey pozitif değil. Eğer rakip tek ayak üstünde yakalanmamışsa ve oturmuş bir
savunma kurgusuyla kalesini savunuyorsa Fenerbahçe’nin tempoyu artırma sorunu
yaşadığını görüyoruz. Fenerbahçe evinde oynadığı maçlarda bu sorunu pek yaşamıyor.
Yaşayınca da duran top organizasyonlarını devreye sokuyor. Ama konu deplasman
olunca, Fenerbahçe yapısal hale gelmiş tempo sorununu kolay kolay aşamıyor.
Tempo sorunun özeti şu: Fenerbahçe’nin
savunma kurgusu, topun ele geçirildiği andan itibaren en hızlı şekilde hücuma
çıkacak bir parselasyona sahip. Bu anlamda Fenerbahçe’yle oynayan takımların en
çok korkması gerektikleri şey, hücumda tempoyu artırmaları. Çünkü bu tempo aynı
hızda dönüp kendilerine çarpabiliyor. Ama aynı korku Fenerbahçe set hücumu
oynarken pek yaşanmıyor, zira takımın hücum temposu biraz zayıf.
4.
Defansif yapı:
Fenerbahçe, oynadığı 4-2-3-1 formasyonunu, hücumdan daha çok defansif olarak kurgulayan
bir takım. Şöyle. Fenerbahçe 4-2-3-1 formasyonunun temelde hücuma odaklanması
gereken 3-1 uzantısını, hücum kadar defansif kurguda da kullanıyor. Yani, Caner
Erkin, Cristian Baroni ve Dirk Kuyt’ün ağır defansif sorumlulukları (da) var. Bu
üç futbolcunun sadece topun arkasına geçmeleri yeterli değil, ciddi biçimde
rakip oyunculara baskı yapmaları da arzu ediliyor. Hatta Moussa Sow bile çoğunlukla
topun arkasına geçmek zorunda. (Karşılaştırma için, Michael Skibbe’nin 4-2-3-1’inin
Arda Turan, Cassio “Lincoln”, Harry Kewell ve Milan Baros’tan oluşan 3-1 uzantısının
net biçimde hücum odaklı olması örnek verilebilir.)
5.
Ofansif
yapı: Fenerbahçe’de ofansif yapının üç önemli bileşeni var.
a.
Bekler:
Her iki bek de ofansif bir karaktere sahip olduğu için önlerindeki kanat oyuncuları
(Caner Erkin ve Dirk Kuyt) koridoru beklere terkedip diğer boş alanlara
yönelebiliyorlar. Bu da rakip 18’deki tehlikeli alanlarda Fenerbahçe’nin
sayısal üstünlüğü ele geçirmesine yardımcı oluyor.
b.
Dönerek
oynama: Fenerbahçe’de 3-1 uzantısı dönerek oynuyor. Yani dönemsel olarak
Kuyt’ü ceza sahasında görürken onun yerinde Sow ya da Caner’i izleyebiliyoruz. Bu
dönerli yapı, hücum oyuncularının zaman zaman tek kanada yığılma yaparak kritik
bölgede ağırlık merkezi oluşturup pozisyon üretmeyi de içeriyor.
c.
Yardımcı
faktörler: Bu hücum yapısına, duran top organizasyonları, saha içi
parselasyonun ribaunt toplarını alıp şut ya da yeni atak üreten yapısı, hücumda
oynayan oyuncuların topun ilk kontrolünü iyi sağlayan futbolcular olması ve
rakibin temposunu kendi hücum temposuna dönüştürme gibi etkenler de yardımcı
oluyor.
6.
Fizik
kalite: Fenerbahçe fizik kalite olarak Cristoph Daum sonrası dönemde
sürekli irtifa kaybediyor. Bunun temel nedeni Aykut Kocaman’ın zihnindeki
futbol felsefesi. Matematik bir futbol peşinde olan Kocaman. fizik kaliteyi bu
futbolun parametrelerinden sadece birisi olarak kabul ediyor. Bu ise, ülkede
oynanan sert futbolla pek başedemeyen daha yumuşak takımlar yaratıyor. Özellikle de
deplasmanlarda. (Bu anlamda Galatasaray’la Fenerbahçe arasında fizik kalite
anlamında bir yıl mesafe olduğunu söylemek gerekiyor. Çünkü fizik güç bugünden
yarına iyileştirilebilen bir kalite değil. İyileştirmeler temelde yıllık periyodlar
üzerinden sağlanabiliyor.)
Derbiye
yansıyanlar
Fenerbahçe’ye ilişkin bu değerlendirmeleri ve çok daha
fazlasını Galatasaray’ın futbol yönetimi mutlaka yapmıştır. Biz pazar günkü
derbide Fenerbahçe’ye karşı şu önlemleri almış bir Galatasaray futbol yönetimi gördük:
1.
Duran top
organizasyonları: Belli ki Terim, takımını, Fenerbahçe’nin en büyük
avantajı olan duran top organizasyonları konusunda ciddi biçimde çalıştırmış. Bunu
hem duran toplarda rakibe pozisyon vermemesinden, hem de atılan iki golden çıkarabiliyoruz.
Hatta, Galatasaraylı oyuncuların Selçuk İnan’ın golle sonuçlanan frikiğinde, hem
barajı, hem de Volkan Demirel’i yanıltmak için daha önce çalışmış oldukları “role
playing”i icra ettiklerini bile söyleyebiliriz. Buna Selçuk İnan’ın geçen
sezonki frikiğinde tercih ettiği baraj üstü vuruşunun bilgisi de eklenince
Volkan Demirel’in niçin kendi soluna ivmelenip gelen topu sadece seyretmek zorunda
kaldığını anlayabiliyoruz.
2.
Orta
sahadaki sayısal çoğunluk: Terim Fenerbahçe’nin orta sahadaki sayısal (5’e
karşı 4) çoğunluğuna karşı koymak için üç hamle hazırlamış.
a.
Nordin
Amrabat: Derbiye bakarak Terim’in Fenerbahçe maçı için Nordin Amrabat’a ek görevler
verdiği söyleyebiliriz. Neydi bu görevler? Sol kanada bağlı kalmayıp,
karıştırıcı hücum oyuncusu olarak sahanın her yerini kullanmak, kanadını
terkederek merkezdeki pas kombinasyonlarının içinde yer almak (mesela Selçuk
İnan’a, frikik golü öncesinde yapılan faulden önce pası, o an sağ kanatta olan
Amrabat vermişti), ve de sahanın yer yerinde kendisine en yakın Fenerbahçeli
oyuncuya baskı yapmak. Böylece Terim derbide, rakibini eksiltmekte zorluk
çeken, şut ve orta seçeneklerini sağlıklı kullanamayan ve tekniği sınırlı olan
Amrabat’ın fizik ve aerobik/anaerobik gücüne odaklanarak, ondan, takımı her
pozisyonda bir fazla kişi oynatan bir futbolcu yaratmış oldu.
b.
Albert
Riera: Terim, Amrabat’ın gezgin profiline bağlı olarak önü çoğunlukla açık
olan Riera’ya da ek bir görev vermiş: Takımın Selçuk İnan dışında ikinci oyun
kurucu rolünü üstlenmek. Böylece Riera nezdinde biz, bir sol bek değil, modern
futbolda (football association) “deep lying playmaker” diye tabir edilen
geriden oyun kuran bir orta saha futbolcusu izledik derbide.
c.
Asimetrik
kanat: Temelde Amrabat’ın olduğu sol koridorun Galatasaray’ın mızrakbaşı
olduğu düşünülür futbol dünyasında. Ama Terim bunu tersine çevirdi. Sanılanın
aksine Galatasaray’ın mızrakbaşı, yani asimetrik kanadı, sol koridor değil, Hamit
Altıntop ve Emanuel Ebuoé kilisinden oluşan sağ kanattı. Oyuna dahil olduktan
sonra Yekta Kurtuluş da bu kanadı destekledi. (Maç boyunca Galatasaray’ın en
tehlikeli akınları merkezle sağ taç çizgisi arasında kalan bu alandan üretildi.)
d.
Tempo
meselesi: Galatasaray derbide, hücumda tempoyu iyi ayarlamaya çalışan
taraftı. Terim’in ekibi, temponun kendisine karşı atak olarak dönmemesini
istediği için hücumdaki hızını ılımlı kullandı. Buna karşın temelde Fenerbahçe’nin
set hücumu yapmasına da bol bol izin verdi, çünkü rakibinin hücum temposunun
zayıf olduğunu çok iyi biliyordu.
Sonuç
Derbiyi bilindiği gibi Galatasaray kazandı, çünkü her
anlamda bu maça daha iyi hazırlanan futsbol yönetimine ve futbolculara sahip taraftı.
Psikolojik planda Fenerbahçe’nin derbi öncesindeki baskı harekâtını
iyi yönetemediği ve bu baskının doğrudan sahaya çıkan oyuncuların ve teknik
heyetin üzerine çöktüğü söylenmeli. Bu anlamda Raul Meireles’in gördüğü kırmızı
kartı ve sonrasındaki davranışlarını geri dönen bu baskı üzerinden tariflemek doğru
olacak. Keza Aykut Kocaman’ın karşılaşma başlamadan önce Terim’e dokunmaktan
bile imtina eden vücut diliyle, maç sonunda futbol içermeyen açıklamaları ve
mimiklerini de yine aynı baskıyla açıklayabiliriz. Bu ters tepmenin taraftar
nezdindeki karşılığı ise Galatasaray’ın Bağdat Caddesi’ndeki mağazasının kundaklanma
girişimi oldu.
Taktik planda ise Galatasaray futbol yönetimi (Terim ve
ekibi), daha araştırıcı, daha çözümcü ve daha çok riski hesaba dahil eden alan taraftı
kesinlikle. Galatasaray’ın, futbol yönetimindeki bu fark sayesinde son iki
sezonda teraziye belirgin bir ağırlık koyduğu net olarak görülüyor.
Ama futbol yönetimi anlamında iki kulüp arasındaki en belirgin
fark teraziye konulan ağırlık değil. En belirgin fark, Galatasaray futbol
yönetiminin belirli bir vizyon doğrultusunda geleceği planlarken, Fenerbahçe
futbol yönetiminin, Alex’ın gidiş şekli nedeniyle ortaya çıkan fay hattını
kapatmak için günlük hamlelerle uğraşmak zorunda kalması.
Bu fark belirli bir süre sonra Türkiye’de spor yönetiminde paradigma
değişimiyle sonuçlanacak. Böylece her şeyin yeniden tarifleneceği, spor
yönetiminde yeni bir dönem başlamış olacak.
Bu yeni dönem de sporcusundan taraftarına, yöneticisinden
teknik personeline kadar yeni nesil insanını yaratacak.
Emegine ve eline sağlık Melih Abi..saygılar..Tuncay
YanıtlaSilMelih Abi seni sokakta ve stadda göremiyoruz. Doyumsuz sohbetlerini özledik. Saygılar.
YanıtlaSilharika
YanıtlaSilMelih Bey, çok güzel bir yazı olmuş. Daha da olsa okurdum. Son derece akıcı yazılmış. Maç sonu analizleriniz azaldı bu dönemde. Her maç sonu bekliyoruz bu yazıları;)
YanıtlaSilBirkaç yazım hatası var. Cristian Daum>>Christoph Daum.
Amrabat'a ayrılan paragraf 2. satır. Reydi?>>Neydi?
Düzeltmek bana düşmez ama gözüme takıldı :)
Selamlar Melih Bey, güzel yazınız için teşekkürler. Devre arasında teknik heyetin hangi sorunları çözebileceğini düşünüyorsunuz? Ben kendi adıma iyimser olamıyorum. Belki sizin gözlemlediğiniz ve söyleyebilececeğiniz şeyler iyimser olmamızı sağlar.
YanıtlaSilMelih Abi,
YanıtlaSilYazılarını özlettin. Bu yazıda da başarılı bir fenerbahçe analizi yapmışsın tebrik ederim.
Aslında Fb'nin psikolojik hamleleri arasında maça 1 hafta kala seyirci yasagının kaldırılması için başvuru yapmasını da eklemek lazım. Samimiyetlerine zerre kadar inanmıyordum zaten ama dün akşama kadar neden böyle bir girişimde bulunduklarını da çözememiştim. Anladıgım kadarıyla bu konu, maçta olası bir maglubiyet almaları durumunda (ki öyle oldu) gündem değiştirme maddesi olarak ortaya çıkarıldı. Yıllar önce Samiyen'deki bir maçtan sonra A.Y'ın merdivenlerin boşaltılmamasına dikkat çekmesi gibi:)
Türkiye'deki futbol yöneticisi profilinin degişmesinin kısa sürede gerçekleşmesini umut ediyorum. Ama dün akşam A.Y'nin facia açıklamlarını dinledim ve maalesef hala alınacak çok yol olduguna inandım. Özellikle bu sezonun ikinci yarısı çok stresli geçecek. FB yönetimi klasik methodlarını devreye sokacaklarının açık sinyallerini verdi. Hakemlere ve federasyona açık açık baskıya başladılar, zaten kendileri şike ve teşvik gibi karanlık sanatlarda da sertifika sahipleri (mahkeme tarafından tescilli).
Aksini umuyorum ama maalesef ligin kalan kısmındaki mücadelenin saha içinden çok saha dışında geçme ihtimali çok yüksek.
saygılar diliyorum,
tekrar hoşgeldin :)
Cem,
Yazınız için teşekkürler keyifle okudum.
YanıtlaSilMaçı tekrar seyrettim Galatasaray'ın ataklarının neredeyse hepsinde durum şundan ibaret, eğer sol kanattan atak başlatıyorsak Amrabat Riera ve Selçuk solda bir kaç pas yapıyor ya topu kaptırıyor ya geriye dönüyor yada son derece etkisiz orta girişimlerinde bulunuluyordu bunlar olurken ceza sahasında Burak 3 FB'linin arasında kesinlikle ona ulaşamayacak pası-ortayı bekliyor, Umut ceza sahası çizgisi civarında dolanıyor Hamit ve (bazen)Eboue ise inatla ceza sahasına girmiyor yada yaklaşmıyor sağ çizgide bekliyor. Atağımız sağdan başladığında da durum farklı değil sadece bu sefer Selçuk Hamit ve Eboue ikilisinin oraya geçiyor Burak ve Umut'un durumları aynı solda ise Amrabat ve (bazen) Riera çizgide bekliyor. Maç boyunca hiç bir şekilde atak gibi bir atak yaptığımız yoktu. Soldan orta-pas vs. bir şey gelecekken sağ kanat oyuncularımızın sağ çizgiden bir metre olsun ayrılmamaları, sağdan orta-pas vs. beklerken sol kanat oyuncularının sol çizgiden ayrılmamaları yada ayrıldıklarında mantığın gerektirdiği şekilde ceza sahası içine yada çizgisine yönelmeleri gerekirken geriye orta sahaya doğru gidip zar zor ileri taşınmış topu rakibin tehlike bölgesine doğru zorlamaları gerekirken aksine tehlike bölgesinden uzaklaştırıp sonra tekrar kırk saat ileri taşımaya uğraşmalarına anlam veremiyorum.Buna kontrollü futbol mu deniyor ne deniyor bilmiyorum ama güzel yada akla mantığa sığan bir futbol olmadığı çok açık.Galatasaray bu sezon hiç bir zaman mükemmel oynamadı Şampiyonlar ligi maçlarında bir nebze daha iyiydi belki ancak kesinlikle geçen yıla oranla berbat oynuyoruz, sene başında saçma hatalarla bir kaç maçta yediğimiz goller yüzünden takım artık ofans futbolu oynamıyor ister inanın ister inanmayın. Sistemimiz mükemmel işlerken Ujfalusi'nin sakatlığı ve Melo'nun formsuzluğu + kim ne derse desin Engin Baytar gibi bir deli fişek savaşçının yokluğu sistemin defans ayağını yerle bir etti son maçlardan anladığım kadarıyla defans felaketlerini önlemek için adam gibi ofans yapmama noktasına gelmiş takım vallahi çok üzülüyorum kahroluyorum istediğimiz Galatasaray bu değil atak oynamaktan neredeyse vazgeçmiş bir takım görmek istemiyorum 3-5 kişi ile elalem işte görsün hesabı saçma sapan atak demeye bin şahit isteyen ataklar görmek istemiyorum.(Hızlı hücumlardan bahsetmiyorum tabii ki)
ellerinize sağlık. devamını bekliyoruz
YanıtlaSil