18 Temmuz 2012 Çarşamba

Galatasaray 2012-2013: Bir perspektif





İskelet basit bir kelime. Yazması, söylemesi, okuması kolay. Bu yüzden oluşturması da kolay sanılıyor. Ama öyle değil.

Galatasaray üzerinden düşünecek olursak, son 12 yılda sadece üç defa başarılı bir şekilde iskelet kurulabildi Florya’da. Hagi (2004-2005) [ve sonraki sezon Eric Gerets devam ettirdi bu iskeleti], Karl Heinz Feldkamp  (2007-2008) ve Fatih Terim (2011-2012).

Evet şimdi dillerde bir “darb-ı mesel” Galatasaray’ın son iskeleti. Ama kurulması çok da kolay olmadı, her ne kadar saha dışında inceden inceye kurgulansa da. Galatasaray’da yapının ağırlığını temelde üç futbolcu çekiyor iskeleti oluşturan blokların kaptanları olarak. Defansta Tomas Ujfalusi, orta saha bloğunda Felipe Melo ve hücum hattının lideri olarak da Johan Elmander.

Bu durumu, “zaten Terim kendi bloğunda böylesi önemli üç futbolcuya sahip olabildiği için göreli olarak daha kolay bir iskelet oluşturabildi” cümlesiyle de açabiliriz. Tomas Ujfalusi sayesinde Semih Kaya kolayca adapte edilebildi takıma. Keza her ne kadar “yerli Xavi” olsa da Selçuk İnan daha kolay ofansif futbola odaklanabildi yanında yöresinde Melo gibi bir dalgakıran olduğu için. Ve de Elmander. Maçta girdiği pozisyon sayısından çok daha fazlasını, yaptığı duvar pası ve açtığı koridorlarla arkadaşlarına sunan bir Elmander bulunduğu için Galatasaray 4-4-2’ye döndü. Böylece Milan Baros da (sonradan da Necati Ateş) çerçeveye girmiş oldu.

Bu iskelet oluştuktan sonra, atacak bir adım daha kalmıştı: Seviye olarak bir alt gruba dahil olan futbolcuları bir gömlek yukarı taşımak: Engin Baytar ve Emre Çolak bu adım sonrasındadır ki, yılda neredeyse tek haneli maç yapan futbolcudan 30 maçlık maraton futbolcusuna evrildi.

Galatasaray bu omurgasını, futbol bilgileri ve fizik kaliteleri üst seviyede bulunan Emanuel Eboué, Hakan Balta, Albert Riera ve Necati Ateş’le genişleterek şampiyonluğa yürüdü.






Galatasaray’ın iş planı

İş planı anlamında bu sezon yapılacak iki şey var temelde kategorik olarak. Üstyapı kategorisinde sağlam iskeleti yeni bir Galatasaray kuşağına dönüştürmek. (Ki bu dönüşüm, gelecek yıl devreye girecek 5 yabancı kuralına uygun bir kadro yapısını öngörmek anlamını da içeriyor doğal olarak. Galatasaray bunun önlemini gelecek değil, bu sezon alacağa benziyor.) Altyapı kategorisinde ise anahatları belirlenmiş olan sistem (taktik formasyondan saha içi görev bölüşümlerine, futbol felsefesinden taktik disipline dek her şey) üzerinde bir altyapı organizasyonunu büyütmek. Bu sistem dahilinde oyuncu yetiştirmek.

İlk kategori, yani üstyapı hakkında konuşacak olursak söylenmesi gerekli ilk şey, uygulanan transfer stratejisinin bu iş planına uygunluğu. Kısaca üzerinden geçecek olursak. Hem gelecek sezonun 6 yerli statüdeki oyuncu planı hem de Elmander’in alternatifinin bulunmadığı gerçeğinden hareketle yapılan Umut Bulut transferi önemli. [Alexsandro de Souza’nın 136 gol attığı 8 süper lig sezonunda Umut Bulut’un attığı gol sayısı 101. Bu çok önemli bir istatistik, ki Bulut’un bu istatistiğe Ankaragücü ve Trabzonspor formalarıyla ulaşması daha önemli.]



Keza pek göze çarpmayan Dany Nounkeu transferi de önemli. Zira Avrupa futbolunun ulaştığı hız konusunda fazla sıkıntısı olmayan bir stoper Dany, atletik bir fiziğe ve atletizm geçmişine sahip olduğu için. Üstüne birden fazla pozisyonda da (stoper, bek, defansif orta saha) oynayabiliyor.

Bunların dışında doğrudan omurgaya girmeleri beklenen üç tane daha önemli transferi oldu Galatasaray’ın: Hamit Altıntop, Burak Yılmaz ve Nureddin Emrâbat, ya da bildik adıyla Amrabat.

Üç transfer, üç klişe

[Burada ana konuya yeniden döneceğimizi belirterek kimilerine göre “sıkıntılı” denilen bu üç futbolcuyla ilgili küçük bir değerlendirme yapalım. 

Önce Hamit Altıntop. Onun için sıkça dillendirilen ve bazı çevrelerde artık bir darb-ı mesele (klişe) dönüşen yargı  şu; “son yıllarda üst seviyede çok az maç yaptı.” Peki ne kadar ciddiye almalıyız bu klişeyi? Réal Madrid’in başındaki José Mourinho Hamit Altıntop’un Bayern’deki bu istatistiğini ne kadar ne kadar ciddiye aldıysa o kadar. Ne bir eksik, ne de fazla. Eğer geçen yaz José Mourinho “Mesut Özil Madrid’de yalnız kalmasın, yanına birkaç Türk arkadaş getirelim” diye transfer etmediyse Hamit Altıntop’u, başka tabi.




Sonra Burak Yılmaz. Ona ilişkin klişe de şu: “Hiçbir Avrupa takımı transfer etmedi onu. Ayrıca sırtı kaleye dönükken oynayamaz.” Son üç sezonda ligde toplam 55 gol atan bir oyuncu için söyleniyor bu. Hem de bu 55 golü yıl dağılımı itibariyle (3 + 19 + 33) aritmetiğiyle gerçekleştirmiş birisi için. Aslında sadece bu aritmetik bile Burak Yılmaz’ın futbolunu her yıl geometrik bir hızla geliştirdiği gerçeğini ortaya koyuyor. Onun dışında kaleye isabetli şut olarak Türkiye’nin en iyisi ve gol vuruşu olarak Türkiye’nin en iyilerinden birisi Burak Yılmaz. Artı, Türkiye’nin en hızlılarından da birisi. Avrupa takımlarına ise bilindiği kadarıyla Trabzonspor’un istediği ödeme planına uyulmaması nedeniyle transfer olamadı.

En son Amrabat. Ona ilişkin dile getirilen klişe ise “pahalı” olması ve “CL için yetersizliği.” Esasında Türkiye’nin patlama gücü en yüksek birkaç futbolcusundan birisi Amrabat. Hadi bunu geçelim. Avrupa’da soru işareti denilen Amrabat, Kayserispor’a Fas’tan değil, bir Avrupa liginden, Eredivisie’den geldi. 90 Eredivisie maçında attığı 19 gol ve 16 asist istatistiğiyle. Ayrıca 12 maçlık (3 Şampiyonlar Ligi + 9 Avrupa Ligi) Avrupa kupalarında tecrübesine de sahip Amrabat. Üstelik ileri sürüldüğü gibi pahalı olmadı da çıktı ortaya. Parantezi kapatalım.]

İyi yapılan işler

Bu uzun girişten sonra artık Galatasaray’ın yeni sezondaki taktik formasyonu ve saha içi dağılımına geçebiliriz. Ama önce, Galatasaray geçen yıl neleri iyi yapıyordu, neleri iyi yapamıyorduya bir bakalım. Önce iyi yaptığı şeyler:


Merkezî güç: Galatasaray ülkenin en iyi merkezine sahip takımıydı geçen sezon. Melo-Selçuk İnan ikilisine, klasik iç-merkez oyuncuları olan Engin Baytar ve Emre Çolak’ın da eklenmesi, bu dörtlüyü Elmander’in ve partnerinin de birer orta saha futbolcusu gibi desteklemesi merkezde çok güçlü kılmıştı Galatasaray’ı.



Şok pres: Galatasaray’ın bir diğer kozu topu kaybettiği anda takımın boyunu kısaltarak şok pres yapmasıydı. Şok presin iki amacı vardı. İlki topa yeniden sahip olmak. İkincisi ise topa sahip olunamaması durumunda takımın alan savunmasına dayalı defans kurgusunu oluşturmak için ihtiyaç duyduğu değerli zamanı (birkaç saniye) kazanmaktı.




Hava hâkimiyeti: Yerden oynayan bir takım olmasına karşın Galatasaray hava toplarında rakiplerine çok az pozisyon veren, buna karşın ölü toplardan çok gol kazanan bir takımdı geçen sezon. Takıma bu hava üstünlüğünü sağlayan en önemli oyuncu ise Melo’ydu. Hem karşılanan hem de kullanılan bütün ölü toplarda olağanüstü sezgisi ve yer tutuşuyla çoğunlukla hep doğru yer ve zamanda topa ilk dokunan Melo oldu.

İyi yapılamayanlar

Peki neleri iyi yapamadı Galatasaray? Sırasıyla şunları.

Ardışık pas: Aslında geçen sezona bu konuda aşama kaydedecek gibi başlayan
Galatasaray’da, haftalar geçip fizik kalite ortaya çıktıkça hızlı ardışık pas kalitesi
göreli olarak düştü. Bu da sahaya iyi yayılan ve açık bırakmayan takımlara karşı
topu hızlı dolaştıramadığı için oldukça zorlanan bir Galatasaray görüntüsü
yarattı.
Kanat atakları: Bazı maçlardaki tekil örnekler (Aydın Yılmaz) dışında
Galatasaray neredeyse sadece merkezdeki koridoru kullanan bir takım oldu
geçen sezon. Bunun nedeni patlama gücü yüksek olan ve / veya rakip eksiltme
yeteneğine sahip oyuncu kalitesinin yetersizliğiydi. [Esasında kanatsızlık, Fatih
Terim’in sezonu planlarken hiç öngörmediği ve Arda Turan’ın Athlético de
Madrid’e beklenmeyen bir zamanlamayla transfer olmasıyla oluşan bir açıktı.
Terim sezon başında, sol kanadı tek başına Arda Turan’a havale edip sağ kanat
için de Sabri Sarıoğlu, Kazım Kazım ve Emanuel Eboué kombinasyonu üzerinden
üç koridorlu bir takım oluşturduğunu düşünüyordu. Ancak bu plan Arda Turan’ın
eksilişiyle bozuldu. Ve panik içinde transfer edilen Riera tarafından da gerektiği
gibi işletilemedi.]

Arda Turan geçen sezon başındaki Liverpool maçında son kez
çıktı Galatasaray formasıyla taraftarın karşısına.


Geçiş oyunu: Ya da hızlı karşı atak futbolu diyelim. Geçiş oyunu, bir anlamda
José Mourinho’nun hediyesi basketboldan dünya futboluna. Bu oyun, topun
gerisinde her hal ve şartta 5 futbolcu bulundurmayı, diğer 5 oyuncunun ise
topun en kısa sürede üçüncü bölgeye aktaracak bir dağılımla sahaya yayılmasını
öngörüyor. Bu futbolda temel amaç oyunun merkezini en kısa sürede üçüncü
bölgeye taşımak. Bu ise iki yolla mümkün. Topu diklemesine oynamak. Bir de
patlama gücü yüksek ve rakibi eksiltebilen hızlı oyunculara (Cristiano Ronaldo)
sahip olmak. İstikrarı sorgulanan Aydın Yılmaz hariç tutulursa Galatasaray bu tip
hızlı futbolculara sahip olamadığı için kontratak futbolu oynayamadı geçen
sezon. Hatta oynamayı düşünmedi bile denilebilir. Bu nedenle ikinci yarıda TT
Arena’da 3-2 kazanılan Beşiktaş maçında Melo’nun attığının dışında bu kalıp
(drill) üzerinden pek golü yok Galatasaray’ın.

Geçen sezonu ilişkin bu analizden sonra 2012-2013 versiyonu Galatasaray hakkında daha detaylı konuşabilecek durumdayız artık.

4-4-2 üzerinden devam

Önce taktik formasyonda başlayalım. Kanımızca Galatasaray bu sezon 4-4-2 formasyonuyla sahaya yayılacak. (1) Ama bu 4-4-2’nin hem simetrik (2) (ikili orta saha + birer kanat oyuncusu + iki santrfor), hem de 4-3-3’e benzer asimetrik (üçlü orta saha + ofansif oynayan serbest orta saha + çift santrfor) versiyonunu oynayacak.

Eldeki kadroya bakınca Galatasaray’ın simetrik ve asimetrik 4-4-2’yi kanatlarda Amrabat ve Hamit Altıntop’un yer aldığı 11’le oynayacağı düşünülebilir. Ama öyle değil. Galatasaray 4-4-2’nin simetrik ve asimetrik versiyonlarını medya ve sanal âlemde “çilek” denilen (bu yazıda “C10” diye adlandıracağız onu) oyuncu üzerinden oynayacak.

Yani simetrik 4-4-2’de şöyle bir diziliş görecek Galatasaraylılar: Muslera – Hamit Altıntop (Eboué), Semih Kaya, Tomas Ujfalusi, Hakan Balta – C10, Selçuk İnan, Melo, Amrabat – Elmander (Umut Bulut), Burak Yılmaz (Necati Ateş).

4-4-2’nin asimetrik versiyonunda saha içi yayılım şöyle gerçekleşecek: Muslera – Semih Kaya, Tomas Ujfalusi, Hakan Balta – Melo – Hamit Altıntop (Eboué), Selçuk İnan, Amrabat – C10 - Elmander (Umut Bulut), Burak Yılmaz (Necati Ateş).

Bu dizilişi ilginç kılan iki özellik var. İlki simetrik 4-4-2’de kanatlarda Amrabat-C10 dönüşümü yapılırken, asimetrik 4-4-2’de forvet arkası gibi tanımlanacak pozisyonda tek başına C10’un oynayabilmesi. (Yani o pozisyonda bir Amrabat-C10 rotasyonu söz konusu değil.) İkinci özellik ise geçiş oyunu futboluna uygun olarak sahaya üç blok (savunma, orta saha, hücum) yerine dört kademeyle [4-(3-1)-2] yayılma.

Asimetrik diziliş

Bu dizilişi asimetrik olarak adlandırmamızın nedeni C10’un sadece forvet arkasında değil, yine merkeze yakın sağ ya da sol kanatta oynaması.
Peki nasıl işleyecek bu taktik formasyon? Bu soruya basitçe şu yanıt verilebilir. Futbol aslında boşluk yaratma ve bu boşlukları doldurma oyunu. Bir basketbol setini andıran klasik 4-4-2, takımın boyunu kısaltarak statik bir parselasyona neden oluyor. Bu klasik 4-4-2’de rakip savunmada gedik açmanın iki yolu var. Hız ve driplingle rakibi eksiltmek. Ya da üçüncü bölgede bir ağırlık merkezi oluşturarak kesin sonucun elde edileceği ve rakibin az oyuncu bulunduğu alanda bir anda sayısal üstünlüğe ulaşmak. (Bu zaten tüm taktik formasyonların temel prensibi konusunda.)

Klasik ya da asimetrik saha parselasyonunun Galatasaray’a sağlayacağı avantajları şöyle sıralayabiliriz:

Öldürücü yumruk: Boksta öldürücü yumruk okbaşı gibi ileri uzatılan koldan değil, geride kalan ve doğrudan omuzdan çıkan diğer kolla vurulan yumruktur. (Tıpkı frikikte öldürücü vuruşun vücuda destek oluşturmak için topun yanına konulan ayak tarafından değil, kalçadan çıkan diğer ayaktan gelmesi gibi.) Burak Yılmaz, Amrabat ve C10’un transferleri Galatasaray’a merkez ve her iki kanatta duruma göre birer okbaşı, duruma göre de birer yumruk sağladı. Galatasaray sağ, sol ya da merkez, hangi koridordan üçüncü bölgeye gelirse gelsin, topun olmadığı diğer iki koridorda artık rakibi devirmeyi bekleyen iki yumruğa sahip olacak. Sadece bu kurgu bile rakip savunmanın dengesini bozacak (öldürücü yumruk nereden gelecek?) bir potansiyel içeriyor.

Üç koridorlu geçiş sahası: Geçiş oyunu ya da klasik set oyunu. Hiç farketmez.
Modern futbolda topun en çok sahip olunması arzulanan alan üçüncü bölge. Ama
bu tek kıstas değil. Topun oraya nasıl geldiği ve hangi hızla geldiği de önemli.
Galatasaray’da üçüncü bölgeye giden iki yol vardı geçen sezon. En çok kullanılan
yol ikinci bölgeyi merkezden geçip üçüncü bölge başlangıcında topu cezasahası
içinde kalmak kaydıyla birazcık sağa-sola taşımaktı, tıpkı 2012 versiyon Almanya
gibi. Daha az kullanılan yol ise ikinci bölgeyi kanatta oynayan oyuncular
üzerinden sağ ya da sol koridordan geçip üçüncü bölge başında topu merkeze
taşımaktı. Galatasaray geçen sezon hızlı futbolculara sahip olmadığı bu
aksiyonlarını rakibi eksilterek değil, rakip defansın alan savunmasını
kuvvetlendirmeye fırsat verecek hızda, ya da yavaşlıkta yapıyordu.

Bu sezon ise hem yollar çeşitlenecek, hem de bu üçüncü bölgeye kadarki mesafe daha hızlı alınacak gibi görünüyor. Yolların çeşitlenmesinden kasıt şu: Artık Galatasaray üçüncü bölgeye gelince mecburi istikamet olarak sadece merkeze yönelmek zorunda kalmayacak. Kanattan da yoluna devam edebilecek, sıfıra kadar. Galatasaray sıfıra inmeyi Amrabat ve C10 sayesinde gerçekleştirebilecek. Üstelik bunu rakibin savunma kurgusunu rahatsız eden bir hızda da yapabilecek. Galatasaray aynı hıza merkezde de ulaşabilecek Burak Yılmaz sayesinde. Elmander’ın koruyucu perdesi arkasında süratlenen Burak Yılmaz’ı kaleciyle karşı karşıya bırakan birçok pas izleyeceğiz bu sezon üçüncü bölge merkezinde.


En önemli sorun: Ardışık pas

Görüldüğü gibi yeni transferler sayesinde Galatasaray oyun içinde merkezdeki gücünü koruduğu gibi, kanatlarda da kuvvetli bir pozisyon elde etti. Bu haliyle Galatasaray’ın üçüncü bölgeye üç koridordan da dikine pas ya da driblingle akan ve hızlı akan bir takım olacağını varsayabiliriz. Ayrıca Galatasaray geçiş futbolunu da en hızlı biçimde uygulayarak ideal bir karşı atak takımı kimliği de kazanacağını söylemek pek yanlış olmaz. Ya da gerektiğinde rakibi üzerine çekerek en önemli okbaşı durumundaki Burak Yılmaz’ı en çok sevdiği şekilde topla buluşturacak diyelim.

Bu durumda geriye tek bir şey kalıyor. O da hızlı ardışık pas yapan bir takıma evrilmek. Galatasaray Avrupa’da başarılı olmak istiyorsa en önemli kriter bu. Galatasaray’ın bu konuda ne kadar aşama kaydedeceğini ya da bunu isteyip istemediğini ilerleyen zamanda göreceğiz. Bize düşen, mevcut kadronun hızlı ardışık pasla oynamaya uygun bir olduğunu düşündüğümüzü söylemek.

Melih Şabanoğlu

(1) Bu yazı Felipe Melo ve “çilek” diye adlandırılan futbolcunun Galatasaray’a transfer edileceği öngörüsüyle yazıldı.
(2) Bu dizilişe simetrik denmesinin nedeni iki kalenin ortasından geçen hayalî simetri çizgisinin iki yanında kalan futbolcuların karşılıklı olarak aynı noktada bulunmasıdır.

29 yorum:

  1. abi yine harikasın.

    YanıtlaSil
  2. Analizi zevkle okudum ellerinize sağlık. Sormak istediğim nokta şu; C10 diye tabir ettiğiniz oyuncu anladığım kadarıyla bildiğimiz yaratıcı merkez 10 numarası değil onun yanında kanatta da oynayabilen en azından hız, çabukluk gibi kriterlerde sırıtmayacak bir isim öyle mi? Peki bu transferin yapılmaması durumunda klasik 4-4-2 veya 4-3-2-1 gibi dizilişlere mi yönelim olacak? Ya da bu yapıya uygun bir "C10" mutlaka alınacak mı? Çünkü bahsettiğiniz "C10" takım içinden çıkacak gibi değil.

    YanıtlaSil
  3. Melih Abi Selamlar,
    Bu asimetrik futbol modeli zeki futbolcularla oynanabilir sadece. En mutlu olduğumda kadrodaki çoğu oyuncunun buna uygun olması. Simetrik 4-4-2 ve asimetrik taktik arasındaki dönüşüm oturana kadar bir takım kayıplar olacaktır. Umarım bu kayıplar bizi uzun maratonlardan mahrum bırakmaz.

    Avrupa için görüşün nedir?

    herkes bu seneden pek umutlu değil ancak ben Galatasaray'ın oyun tarzının çoğu takıma karşı üstün geleceğine inanıyorum. Tek isteğim birz kura şansı.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  4. Muhteşem bir analiz yazısı olmuş. Türkçe kullanımı da ayrı bir tebriği hakediyor.

    YanıtlaSil
  5. Öncelikle türkiyede spor yorumculuğuna katkından dolayı teşekkür ederim melih abi.keşke seni daha çok ekranlarda görebilsek. Türkiye'de yorumlar genelde maçlardan sonra skor odaklı ve yüzeysel hiç bir derinlik içermeyen konumda malesef. Bu yüzden bu tür yazılara çok değer veriyorum.

    Umarım sene sonunda başarılarımızı böyle uzun uzun ballandıra ballandıra anlatırsın da biz de okuruz :)

    YanıtlaSil
  6. Harika bir analiz olmuş. Tebrik ederim.

    YanıtlaSil
  7. Melih abi Gayın-Sin kapandıktan sonra burayı yeni buldum baştan sona tüm yazılarını okuyucam şimdi, herzamanki gibi mükemmel.

    YanıtlaSil
  8. 25 senedir gazete okuyorum, boyle aydinlatici bir makale okumadim. Harika. Kelimesi kelimesine katiliyorum. Sahsi dusuncem yeni transferlerin getirdigi alternatifli olma durumu takimin fiziksel yukunun de daha adil paylasilmasina yol acacaktir. Bu yuzden ardisik paslasmada da kendiliginden bir iyilesme olacaktir. Takim bunun icin ekstra calismalar yaparsa ve oynadigi futboldan keyif alirsa bu daha da hizlanir.

    YanıtlaSil
  9. Kutluyorum MELİH Abi.. Çok iyi bir analiz.Gene döktürmüşsün ... Özlemişiz bu yazılarını inşallah devamı gelir. Burak KARA

    YanıtlaSil
  10. Ellerinize sağlık. C10'un fotoğrafı da güzel.

    YanıtlaSil
  11. eline sağlık..

    anlaşılan çilek bi kanat elemanı..

    YanıtlaSil
  12. hocam arda mı diyorsun şimdi sen bu çilek için?

    yok hocam bırakmaz madrid onu hem kaça satacak geçen yıl 12 ye aldığı adamı?

    YanıtlaSil
  13. C10 = Captain 10 = Arda Turan

    YanıtlaSil
  14. mükemmel be abi sanki bir romanın en önemli bölümünü okuyor gibi heyecanla ve hiç bitmesin diyerek okudum.Yok böyle analiz....

    YanıtlaSil
  15. Hayır, bu kadar insan analizlerin güzelliğinden dem vuruyor, kimse de "o Arda fotoğrafı ne alaka?" diye sormuyor. Arda, hadi oğlum akşam oldu, gel eve.

    YanıtlaSil
  16. demekki geçen seneki c10 ardaydı takımın ardanın ustune kurma mevzusuda anlasılmıs oldu eywallah yazı için çok bilgilendirici oldu

    YanıtlaSil
  17. gayin-sin.net'te bir kere olsun veda mesajı yayınlamadınız, sabah akşam sitenizi refresh yapan okuyucularınızı bir kez olsun bu zamanlarda haberdar etmediniz. ciddi söylüyorum bazen "bu adam öldü mü kaldı mı acaba" türünden düşünceler aklıma geliyordu.

    bu yaptığınız ve birkaç defa yinelediğiniz,( üstüne bu konudaki meraklı insanlara hiçbir defa doğru düzgün cevap vermediniz, konu hakkında bilgilendirmeye dahi gerek görmediniz )hata nedeniyle bu siteyi ziyaret etmemeyi planlıyorum. kolay gelsin. umarım buradan da yine aynı biçimde ayrılmaz, buradaki yeni kitlenize de aynı muameleyi müstehak görmezsiniz.

    sevdiğim siz melih şabanoğlu'yu bu denli negatif yönde tenkit etmeyi gönlüm hiç istemezdi ama, mecbur kaldım. kusuruma bakmazsınız umarım.

    kolay gelsin....

    YanıtlaSil
  18. Hocanın Eboue den bu kadar vazgececegini sanmıyorum...

    YanıtlaSil
  19. eyüp akbalık18 Temmuz 2012 19:03

    bu sistem tamamen c10'nun üzerine kurulmuş bir sistem.c10 olmasa bu sistem işlemez.

    YanıtlaSil
  20. Necati Ateş ve Riera'nın üst düzey fiziksel kalitesi? Sanırım bir hata var. Özellikle Necati'nin fiziksel kalitesi hiçbir zaman üst düzey olmadı.

    Yazdığınız kadrolarda Hamit Altıntop'u sağ beke koymuşsunuz. Bu ne kadar gerçekçi? Yıllık 3 milyon alacak bir oyuncuyu, sırf Eboué Afrika kupasına gidecek diye mi getirildi Galatasaray'a? Sağ beke Eboué varken Hamit mi getirildi yoksa? Bu size mantıklı geliyor mu? Sağ bek özellikleri bakımından parantez içine alınacak oyuncu Eboué değil, Hamit olmalıydı.

    Analizinizde katılmadığım bir diğer nokta, Galatasaray'ın bu sezon 4 4 2 ile devam edeceği öngörünüz. Ben bu sezon 4 1 2 2 1 bekliyorum. Elmander'in de yedek kalacağını düşünüyorum. Solda Emrâbad, sağda C10, santrforda ise Burak Yılmaz. Selçuk - Hamit ikilisinin arkasında da Felipe Melo veya muadili. (Her ne kadar Melo muadili oyuncu bulmak çok zor olsa da)

    Hamit konusunda EURO 2008'e gidelim. Terim o dönemde içinde Hamit'in de bulunduğu 2 3 oyuncuyu sayarak "en iyi orta saha bizde" demişti. Hamit o dönemde de Terim için orta sahanın önemli bir elemanıydı. Bu sezon da bu böyle olacaktır diye tahmin ediyorum.

    Sezon içinde tekrar 4 4 2'ye dönüş de elbette yapılır bazı maçlar dolayısıyle. Fakat 4 4 2'nin ana formasyon olması bana uzak bir ihtimal gibi geliyor.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  21. çok güzel çalışma olmuş eline sağlık. Bakalım galatasaray senin hazırladığın siteme uygun bir C10 alabilecek mi

    YanıtlaSil
  22. Kaleminize sağlık, çok güzel.

    Anladığım kadarıyla yerli transferleri bizi bekliyor.

    YanıtlaSil
  23. Melih abi; Rijkaard döneminde Gayın-Sin'de döktürüyodun,zevkle okuyodum yazılarını.Geçen sene yoğunluktan yazamadın galiba,twitterdan takip ettik seni.bu sene maç maç analizlerini bekliyoruz artık.her maç olmasada önemli maçları ve avrupa maçları lütfen olsun.şu alemde herkesin bildiği şeyleri yazmayan,sürekli farklı açıdan bakan bir sen varsın bir de Uğur Meleke ;)

    YanıtlaSil
  24. ustacım supersin bu sene cok yorulacagız hele birde benim gibi surat severler sanırım hızdan sarhos olucaklar.Tribunde keyifle cayımızı yudumlayabılırız.

    YanıtlaSil
  25. Yazınız için çok teşekkür ederim . Bu kalitede yazı yazan yazarlarımız çok az. Sağolun.

    YanıtlaSil
  26. Son transferlerden sonra böyle bir yazı arıyordum. Gerçekten çok başarılı olmuş. Tebrikler

    YanıtlaSil
  27. Melih Abi,

    Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Sen gerçek bir Galatasaray uzmanısın. Galatasaray ve Galatasaraylılık'a ilişkin bir başucu kaynağısın. Biz burada algısal düzeyde bir şeyler tahmin etmeye çalışaduralım; her kim ki Galatasaray'la, Galatasaraylılık'la ilgili hakikati öğrenmek istiyorsa Melih Şabanoğlu'nu okusun, onu takip etsin.

    İkinci söylemek istediğim ise şu: Bu yazılarını mutlaka kitaplaştırmalısın. 'Kimse okumaz.' diyorsun? Okur, öyle bir okur ki... En azından anı olur Melih Abi. Misal, Panathinaikos 1-3 Galatasaray. Bu maça ilişkin yazını asla unutamam. Rijkaard'ın, Panathinaikos antrenörü Henk Ten Cate'ye adeta 'benim cebimdekiler bana ait, peki ya senin cebinde ne var' deyişini senin kaleminden öğrenmiştik. Panathinaikos'un, Pan - Athinaikos, yani bütün Atinalı'lar, yani Atina halkı demek olduğunu, Milan Baros'un o günün Galatasaray'ı için bir 'mızrak başı' olduğunu hep senden öğrendik. Keza 'bilinçli düzensizlik' i de ben senden öğrendim Melih Abi. Galatasaray'ı; dönerek oynayan Kewelllı, Hakan Baltalı, Ardalı sol kanadıyla beraber bir vantilatöre benzeten yazını da asla unutamam. Tadı hala damağımdadır.

    Ve son olarak... Top Xavi'nin ayağındayken, ben Jordi Alba'nın koşusuna bakıp, yanımda benimle birlikte maçı izleyenlere 'koşuya bak koşuya' diye haykırıyorsam ve o anda herkes garip garip bana bakarken ben gelmekte olan golü görebiliyorsam, bunu sana borçluyum. Senin bana kazandırdığın göze borçluyum.

    Sevgiler

    Emrah

    YanıtlaSil
  28. aydın yılmaz bu sene star olabilir.

    aiden mcgeady alınsa çilek hatta karpuz olur.

    YanıtlaSil