18 Eylül 2012 Salı

Old Trafford kavşağında bir takım


 
 
Önemli bir kavşakta duruyor Galatasaray. Bir yanında tarih uzanıyor Galatasaray’ın, diğer yanında futbol.

 

Futboldan başlayalım iddialı bir cümleyle. Galatasaray bugün son 20 yıldır dünya futbol tarihini en çok etkileyen beş önemli takımdan birisi olan Manchester United’la oynayacak Old Trafford’da. [Diğer dört takım tarih sırasıyla Fransa Ulusal Takımı, Arsenal FC, FC Barcelona ve İspanya Ulusal Takımı.]

 

Bu beş takım içinde arkasında herhangi büyük bir futbol ekolü ve akademisi bulunmayan tek ekip ise Manchester United. Diğer bir deyişle bu 5 ekip içinde önceden planlanmayan ama zaman içinde müthiş bir sisteme dönüşen en özgün örneği Manchester United oluşturuyor. 18’inci yüzyıldaki Sanayi Devrimi’nin en önemli kentlerinden olan Manchester’ın “Kırmızı Şeytanlar” lakaplı ekibi bu özgünlüğü bir kişiye, Sir Alex’e borçlu.

 

Sir Alex’in takımı iki temel sütun üzerine kurulu. İlk sütunu, sahada oyun sırasında boşluk yaratma ve bu boşluğu kullanma anlamında alan, pas, hız ve dikine oyuna dayanan futbol oluşturuyor. Bu futbolu “espas futbolu” boşluk anlamında uzay (“space”, “espace”) diye adlandırabiliriz. Esasında bu “espas futbolunun” dünyada üç tanrısı var: FC Barcelona, İspanya Ulusal Takımı ve Arsenal FC. Manchester United ise “espas futbolu” anlamında bu üç takımın oldukça gerisinde.

 

Bir Ada geleneği olarak mücadele

 

İşte burada Manchester United’ın üzerinde durduğu ikinci sütun devreye giriyor: Mücadele ruhu. Sir Alex’in yaptığı en önemli şey de zaten bu: Ada futbolunun (hatta insanı da diyebiliriz) genetik özelliği olan “son ana kadar mücadele”yi Manchester United’ın özgün futbolunun en önemli parçası yapmak. Ve bu sayede Manchester United’ı neredeyse 20 yıldan bu yana dünya futbolunun zirvesinden indirmemek.

 

Bu çerçevede Sir Alex’in futbolu net biçimde Ada’nın futbol geleneğine yaslandığı söylenebilir. Hatta Steve Bruce, Roy Keane, Peter Schmeichel, Eric Cantona ya da Wayne Rooney gibi isimlerin sadece iyi futbolcu deği, esasında bu mücadelenin sembolleri oldukları da. [Ada’da Arsenal FC’yle Manchester United’ı ayıran en temel karakteristiği bu mücadele ruhu oluşturuyor. Arsène Wenger’in Arsenal’i pas ve hız anlamında her zaman için daha doyurucu futbol oynamasına karşın hiçbir zaman Manchester United kalibresini yakalayamadı mücadele ruhu eksikliği yüzünden.] Manchester United, en temel karakteristiği olan bu mücadele ruhu sayesinde Alex Fergusson’ın takımı olmanın çok daha ötesinde bir kimliğe sahip. Zaten Manchester United da endüstriyel futbol anlamında dünyaya aslında bu mücadele ruhunu pazarlıyor.

 

İşte Galatasaray bugün böyle bir takımla oynayacak. Bu nedenle 4-4-2 gibi takım formasyonlarının, futbolcuların form durumları gibi aktüel parametrelerin neredeyse hiçbir kıymet ve önemi yok.

 

Önemli olan iki şey var. Mücadele ve alan futboluna yüzde yüz konsantrasyon.

 

Mücadelenin dozu

 

Manchester United’a karşı koymak için gerekli olan mücadelenin dozunu zaten Fatih Terim dünkü basın toplantısında net biçimde belirtti. Eğer Galatasaray 6 yıl sonra döndüğü Şampiyonlar Ligi’nin gelecekteki önemli aktörlerinden birisi olmak istiyorsa Türkiye’de gösterdiğinden yüzde 30-40 daha fazla emek, ter ve mücadele ortaya koymalı.

 

İkinci faktör ise alan futboluna konsantrasyon. Ki aslında Galatasaray’ın göstermesi gereken mücadeleyi diri ve ayakta tutacak unsur da bu. Daha önce de belirtildiği gibi Manchester United’ın futbolu alan, pas ve hıza dayalı olduğu için Galatasaray’ın titiz, dikkatli ve konsantre bir alan savunması yaşamsal önemde. Bu da Fernando Muslera hariç sekiz Galatasaraylı futbolcunun Manu ataklarını cepheden, paylaşımlı ve rakibe espas bırakmadan karşılamasını zorunlu kılıyor. Bu kompakt futbolun bir yansıması da takımın boyunun 40 metre altına inmesi olacak, ya da olmalı. [Son Antalyaspor maçında Galatasaray’ın ortalama takım boyu 47.81 metreydi.]

 

Burada ilginç olan bir nokta var: Galatasaray 8 futbolcudan oluşan iki kademeli (defans ve orta saha) yekpare (monoblok) savunma kurgusunu sahaya iyi yansıttığı oranda hücumda daha etkili olacak. Çünkü Galatasaray bu sayede hem baskıyla sürpriz toplar kazanılacak (elbette tersi de geçerli bunun), hem de takımın boyunun kısa olması nedeniyle Manchester United defansının arkasına daha fazla futbolcu kaçırmanın yolunu arayacak. Bu ise Selçuk İnan’ın ve Burak Yılmaz’ın en iyi yaptıkları şeyin Şampiyonlar Ligi standartlarında test edilmesi anlamına geliyor.

 

Tarih yolu

 

Galatasaray’ın durduğu kavşağa açılan diğer yol ise tarih. Galatasaray; sitesi, medyası, taraftarı ve zihniyetiyle birlikte, 1993 ruhuyla hazırlanıyor 2012’deki ilk Manchester United randevusuna. Bunun biri teknik diğeri ruhsal iki nedeni var. Teknik neden oldukça basit; 1996-2002 sürecinde bu iki takımın hiç karşılaşmadılar. Bu nedenle -ilginç biçimde 1994’teki 4-0 yenilgiyi hiç hatırlamadan- doğrudan 1993 görüntüleri üzerinden ifade ediliyor hafızalarda ve medyada maç.

 

Ruhsal neden ise içinde yarınları da barındıran bugünün fotoğrafı gibi: Bugünkü takımın, aradan uzunca yıllar da geçse her seslendirildiğinde aynı heyecan ve coşkuyla dillendirilen bir tarihi ve başarısı henüz yok Avrupa’da. Çünkü yola daha yeni koyuldu. [Hoş Kalli-Terim-Lucescu çizgisini kıskandıran bir Avrupa başarısı da yok Galatasaray’ın son 10 yılda.]

 

Bu nedenle nasıl ki 2000 yolculuğu gerçekte 1993’teki Manchester United eşlemesiyle başlamışsa, 2011 takımının da (gelecekten bakılırsa böyle adlandırılacak çünkü) Avrupa yoluna yine Manchester United’la koyulacağı yollu bir duygu var gönüllerde. Ama bu ikisi arasında temel bir fark var.

 

1993’teki eşleşmede kimse fazla ümitli değildi Galatasaray’dan. Hatta futbolcular bile. [Kubilay Türkyılmaz takımdaki bu ümitsizliği, Arif Erdem’in golünden sonra “kafalarında bir şeylerin değiştiğini” söyleyerek itiraf etmişti yıllar sonra.] 2012 eşleşmesinde ise bütün Galatasaraylılar inanılmaz ümitvar.

 

Niçin? Takım iyi olduğu için mi? Kısmen evet. Ama asıl neden şu. Galatasaray ve Galatasaraylı yeni bir tarihe uzanmak istiyor artık halen bulunduıu kavşaktan. Yeni bir tarih yazmak istiyor. Bunun için de ilk şampiyonlar Ligi maçının deplasmandaki Manchester United olması bir fırsat olarak değerlendiriliyor. İyi bir startın hayırlı bir sonuç yaratacağı düşünülüyor.

 

Yani etrafımızda gördüğümüz inanç, aslında yeni bir efsanenin bir film senaryosu içinde yazılma gayreti ve telaşıyla açıklanabilir.

 

Ama burada durup bir nefes almak gerekiyor. Çünkü efsaneler mantığa dayanmaz. Ama başarıların bir mantığı vardır ve olup biten her başarılı süreç mantıkla açıklanır.

 

O mantık, hedefler içerir. (Gruptan çıkmak.) Bu hedefin planlanmasını içerir. (Gruptan çıkmak için minimum 9-10 puan barajının üstüne çıkılması.) Hedefe ulaşmak için gerçekleştirilmesi daha basit olanlara odaklanılmasını içerir. (CFR 1907 Cluj ve SC Braga eşleşmelerinde dörderden minimum sekiz puan alınması gerçeği.) Ve her şeyden önce Şampiyonlar Ligi standardına sahip olmayı içerir.

 

Özetle şunu demek çok yanlış olmaz: Bugünkü Manchester United maçı üzerine fazla anlam ve misyon yüklenmiş bir durumda. Ancak unutulmamalı ki alınacak herhangi bir sonuçla bu misyon ve anlamlar değer kazanmayacağı gibi çöpe de atılmayacak. Bu nedenle sonuçtan daha çok oynanacak futbol, verilecek mücadele ve ulaşılması gerekli şampiyonlar ligi standartlarına odaklanmak en doğrusu.

 

Artık en başa dönebiliriz. Evet Galatasaray bir kavşakta duruyor. Ama Galatasaray bu kavşağa açılan futbol yolunda ne kadar mesafe katederse tarih yolunda da o kadar ilerlemiş olacak.
 
Melih Şabanoğlu